Kibirli İç Ses
Burada yalnızım. Yalnızlık, tercih ettiğim bir konfor. Onların gürültüsüne katlanamam. İzliyorum, fark edilmeden ve sessizce. Oysa varlığım, odanın tüm seslerinden daha güçlü. Söyledikleri şeylerin önemi yok; çünkü asıl önemli olan benim söylemediklerim.
Kibir, beni dünyadan ayıran camdan bir duvar gibidir. Şeffaf ama geçilmez, narin ama sağlam. Bana dokunamazlar, ulaşamazlar. Bu duvarı özenle ördüm, her taşını dikkatle seçtim. Çünkü dışarıdaki dünyanın sıradanlığına, kalabalıkların renksizliğine bulaşmak istemiyorum.
Kibirli miyim? Belki. Fakat asıl mesele şu ki, kibirim beni olduğum yerde tutuyor, düşmeme izin vermiyor. Onun sayesinde, kimseye muhtaç olmadan ayakta kalıyorum. Bu benim estetik duruşum, hayatı karşılamanın zarif yolu.
Gurur ve Egodan Fazlası
Beni anlamak için kibri tanımlamak yeterli olmaz. Ego, kişinin kendisiyle kurduğu basit bir ilişkidir, doğaldır, kaçınılmazdır. Gurur ise kazanılmış başarıların zarif tatmini; sessiz, asil, içten bir histir. Kibir ise, gururun ve egonun üzerine yükselen bir sanattır.
Kibirli olmak, görünür olmaktır. Görünmez olmayı seçenlerden farklıdır kibirli insan. O meydan okur, varlığını herkese ilan eder. Sessiz kalabilir ama sessizliği bile nettir, vurucudur. Kibirli insan, kendisini sürekli doğrulayan iç sesi sayesinde hata yapmaz. Çünkü hata yaparsa bile bunu göstermez, zaaflarını sergilemez. Onun sahnesinde hata yoktur.
Sahneye Çıkış
Bazıları kibiri bir zayıflık maskesi olarak kullanır. Ben onlardan değilim. Benim kibrim, gücümden doğar, başarısızlıklarımdan değil. İhtiyaçtan değil, tercihten ileri gelir. İnsanlar bana mesafeli durur çünkü ben öyle isterim. Yaklaşmak için çabalayanlar, bu çabanın nafile olduğunu anlar ve geri çekilirler. Böylece etrafımda, benim kontrol ettiğim bir boşluk oluşur. Bu boşluk, benim sahnemdir.
Bu sahnede her şeyi ben belirlerim; kimlerin izleyeceğini, kimlerin konuşacağını ve kimin dinleneceğini. Kibir, benim orkestra şefim, oyunun yönetmenidir. Işıklar üzerime çevrildiğinde, herkes yalnızca benim dediğimi duyar, benim gösterdiğimi görür. Çünkü bu sahnede başka kimseye yer yoktur.
Benim Kibrim: Zarif ve Keskin
Gelelim bana. Kabul ediyorum; ben kibirliyim. Ama beni yanlış anlama, ben yalnızca haklıyım. Söylemediğim şeyler, çoğu zaman söylediğimden daha fazlasını anlatır. Çünkü bilgelik, bazen sessiz kalmayı gerektirir. Haklı olduğumda ise bunu gizlemem. Gerçek zarafet, haklılığın keskin ucunda durmak ve bunu açıkça gösterebilmektir.
Kibrim beni yükseklerde tutuyor. Bu yükseklikten dünyayı daha net görüyorum, insanları daha iyi anlıyorum. Onlar beni yanlış anlasalar bile, bu umurumda değil. Çünkü gerçek değer, başkalarının anlamasına ihtiyaç duymaz. Bu, benim kibrimin anatomisi: keskin, zarif ve tartışmasız.
“Kibir, insanın en aptalca zırhıdır. İçini koruduğunu sanırken onu daha savunmasız kılar.”



Leave a comment